ATEŞ VE SU
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında,
Sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
Yüreğindeki duruluğa.
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...
Su dayanamamış ateş'in gözlerindeki sıcaklığa,
'Al...'demiş:
'Yüreğim sana armağan.'
Sarılmış ateş'le su birbirlerine,
Sıkıca, kopmamacasına...
Zamanla su, buhar olmaya,
Ateş kül olmaya başlamış.
Ya kendi kül olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de,
Yüreğindeki kaderi de,
Alıp gitmiş uzak diyarlara su...
Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları.
Aramış suyu diyarlar boyu,
Günler boyu, geceler boyu,
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu.
Bakmış, o duru gözlerine suyun,
Biraz kızgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış:
Aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını...
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.
İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan,
Su ateşten kaçar olmuş...
Ateş'in yüreğini sadece su,
Suyun yüreğini,
Sadece ateş alır olmuş...